KADIN FİLM FESTİVALİ ÜZERİNE

Yayınlama: 16.12.2024
A+
A-

13 Aralık’ta başlayan 27. Uçan Süpürge Kadın Film Festivali dün akşam bitti. Cuma günü, açılış konuşmaları yoğun bir ilgiyle başladığında festivalin amacına ulaşacağını anlamıştım. MBB Kongre ve Sergi Sarayı’nda devam eden festival üç gün boyunca birçok kadın örgütünü de yan yana getirdi. Öncellikle desteklerinden dolayı Mersin Büyükşehir, Akdeniz, Toroslar belediyelerine teşekkür etmek gerekiyor. Yurdun dört bir yanından gelen yönetmenler, oyuncular ve konuklar için birkaç hizmet noktası bulundurulmalıydı. Festivalin içeriden örgütleyicileri ve emek sahipleri olan Uçan Süpürge, Kadın Gazeteciler, Kadından Haber ve Mersin Sinema Ofisi ayrıca bir teşekkürü hak ediyor. Üç gün boyunca koşturan festivalin her noktasında emek ürettiğine şahit olduğum Canan Neval Salış, Yüsra Batıhan, Kadından Haber’den Fatoş Sarıkaya, Mersin Haber Merkezi’nden Ceren İnan, Gazeteci Gamze Şimşek ve Ayşenur Önal’ın da festivale katkısı ayrıca çok değerliydi. Yukarıdaki arkadaşların sunumları moderatörlüğü ve organize edici çabaları sayesinde festival daha renkli ve anlamlı geçti.
Şehrimizde birçok festival yapılıyor fakat bu film festivalinin öncelliği ve önemi çok farklıdır. Bu festival tüm engellemelere ve olumsuzluklara rağmen otuz yıla yakın bir süredir kadınların emekleriyle devam ediyor. Sanatın kadın hali ve örgütleyicilerinin kadın olması neticesinde özveriyle bugüne kadar getirildi. Burada ter döken tüm kadınların emeği, çözümcü duruşu, direngen tavrı bu festival kültünü bu günlere getirdi. Bu festivalin odak noktasında yer alan kadınların sanata kadınca bakışı bizlere göstermesi şehirdeki birçok kültür sanat aktivitesinin önüne geçmektedir. Çünkü festivalin satır aralarında tartışılan konuların hayati önemde oluşu, filmlerin içerik yönünden zenginliği ve toplumsal bir tavır sergilemesi, hepimizin örnek alacağı bir duruşu göstermektedir.
Yıllardır bu şehirde kültür sanat alanında gözlemleyen birisi olarak söylemeliyim ki festival, nitelik açısından son derece kıymetliydi. Sanatın; sağaltıcı, farkındalık arttırıcı, birleştirici ve yol gösterici yönü bu festival boyunca en çok gözlemlediğim değerler oldu. Bir etkinliğin nitelik açısından ölçütleri olan bu değerlerin hepsini bir arada görmek yine kadınların uzun gayretleri sonucu ortaya çıktığı belliydi. Eylem ve etkinliklerin birinci derecede önemli ölçütleri arasında yer alan kapsayıcılık ve nitelik festival boyunca vites düşürmeden devam etti. Gerek seçilen filmler gerek yönetmenlerle yapılan sohbetlerin içeriği doyurucuydu. Moderatörlerin konuya hakimiyeti dikkat çekiciydi. Pazar akşamı Kader Çetintaş ve Berna Sitera Değirmen’in konuşmacı olduğu söyleşide kolaylaştırıcı Nalan Turgutlu Bilgin’in farklı ve yetkin soruları tartışmanın zenginleşmesi açısından önemliydi. Aynı söyleşideki konuşmasında Yönetmen Kader Çetintaş’ın özgün ve dobra çıkışları, dinleyicilere güven verirken Yönetmen Berna Sitera Değirmen de özgün bir metaforla ‘’protokol’’ kavramını adeta ifşa ederek kadınların küçük ayrıntılarla durdurulduğuna hepimizi ikna etti. Festival’in en önemli ayrıntısı, gösterilen yirmi film- belgesel, her birinin özgün bir içerikle kadının görülmeyen yanına dikkat çekmesiydi. Ev içi görülmeyen emekten, şiddetin psikolojik yanına, ötekileştirilen kadının ayakta durma çabasından tanrıçalaşan yanına dair çokça farklı temalarla süslenen festival, adeta kadın araştırmaları için bir çalışma alanı oldu. Çokça mesajı barındıran filmlerin farkındalık yarattığı kesin. Kendi adıma öğrendiğim ilk detay yönetmenliğini Sedef Özoğuz’un yaptığı ‘’ Anadolu’nun Vahşi Kadınları’’ adlı belgeselde kadınlar için çizilen sınırları ret eden kadınların gerçekte başardıklarını somut olarak görmem oldu. Ataerkil zihin, kadına fiziksel ve psikolojik bariyerler inşa ederken aynı zamanda bu bariyerlerin aşılması durumunda kaybedecekleri de tembih edilir. Oysa bu sıradışı kadınlar, sınırları geçmiş ve başarmışlardı. Somut birer örnek olmalarının kayda alınması ve geniş kitlelerce sunumu, bir örnek teşkil etmesi bakımından önemlidir. ‘’Acaba’’ diye başlayan kararsızlıklar içerisinde sürüklenen kadınların da başardığını kazandığını ve ataerkil kült olmadan da ayakta durabileceğini belgelemiş oldu. ‘’Temran ‘’ adlı belgeselin yönetmeni Şenay Kızılateş, film sonrası yaptığı söyleş ide çektiği belgeselin ‘’ Özel Çocukları’’ anlatmasından dolayı çokça olumlu dönütler aldığını hatta Avrupa’dan davetler almasına rağmen belgeselin çekim aşamasında yerel yönetimden beklediği desteği almadığını söyledi. Bu durum, ülkemizin söz ötekiler, kadınlar veya dezavantajlı gruplar olduğunda herkesin sustuğunun bir işareti. Festival süresince gösterilen içeriklerin hepsine tek tek değinmek ne yazık ki çok zor. Özellikle ‘’Dargeçit’’belgeseli, ‘’Kayıtsız’’ ve ‘’Eve Dönüş’’ kısa filmleri toplumsal tanıklık ve insan hakları açısından dikkat çekiciydi.
Ez cümle toplum olarak kadınların eşit yurttaşlık ekseninde pozitif ayrımcılığa ve yardımlara ihtiyaç kalmadan özgür birer irade olarak yaşamlarını devam etmeleri konusundaki karnemiz çok kötü. Her gün yıkımdan ve ölümden beslenen bir kültürde özne olabildikleri sınırlı alan var. Bu alanda özne olup başardıklarını görmek, hepimizin kurtuluşu açısından bir manifestodur. Bu festival veya buna benzer değerli sanat etkinliklerinde başrolün kadınlar olması, pratikte hepimiz için alınacak dersler barındırmaktadır. Bu sebeple kadınların başını çektiği bu sanatsal eylemlerin daha çok görünür olması ve kalıcı olması için bizler de üstümüze düşen sorumlulukları yerine getirmeliyiz. “Bir kadına doğru ayakkabıları verirseniz dünyayı bile fethedebilir.” diyen Marilyn Monroe, yaşasaydı bugün görecekti artık kadınlara bir ayakkabı vermemize gerek yok. Artık kendisine bir şey verilen olmaktan da çıktılar. Artık onlar istediği zaman istediğini alıp festivaller düzenleyebiliyorlar. Başarınız daim yolunuz açık olsun.
Yazan: Alihan Demir
İnstagram: alihandemir.official

Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.